Web Tasarım Ankara

 Ne fark eder ki kör insan için elmas da bir camda.

Sana bakan bir kör ise, sakın kendini camdan sanma. “

Mevlana Celalettin Rumi

 

Bilinçaltımızda saklanan hazine dairesi…

Zihnimiz düşüncelerimizin kölesi gibidir verilen emri harfiyen yerine getirir ve yaşanmışlıklara dair her ne varsa hepsini kolayca istifleyerek anı defterimize kayda geçirir. Bu kayıtlar ihtiyaç duyulduğunda tek bir tuşa basar gibi bir işaret, bir koku, bir sesle yaşanmışlıklar bulunduğu yerden çıkar ve karakterine giydirebilmesi için oyuncunun imdadına yetişiverir. Hayat sahnesinde rol alan insanlar unutkanlıklarının acı veren çırpınışlarıyla telaşa düşüyor olsa da hayal sahnesinin biz oyuncuları duyularımızı ve duygularımızı tetiklemesine yarayan tüm yaşanmışlıklarımızı hafızamızda diri tutmaya özen gösteririz.

Biz oyuncular; muhteşem hazinelerle dolu olan anı deposunun anahtarının düşüncelerimizde saklı olduğunu biliriz. Eğer o anahtarı doğru kullanmayı becerebilirsek, zihnimizi güçlü ve kuvvetli bir kol gibi işlevsel hale getirip anı defterimizin sayfalarını istediğimiz zaman rahatça çevirebiliriz.

Oyuncular zihin dağarcığında saklanan o muhteşem hazineyi doğru şekilde kullanabilmenin yolunu sahnedeki karakterine giydir, çıkar provalarıyla ortaya çıkarır. Mesela sahnede sonu kötü bir sürprizle bitecek olan bir durumun duygu derinliğini anı dağarcığımızdaki kötü anıların benzerliğinden çıkarabiliriz. Anı defterimizi kurcalarken kötü sürprizlerle karşılaştığımız yaşanmışlıkların his değinliğinde bulduklarımızı sahnedeki karakterimizin o anki mimiklerine yapıştırabiliriz.

Sahne çalışmamız için geçmişe dair yolculuk yaparken zihin dağarcığımıza takılan bazı acı anıları okumaktan imtina edebiliriz. Hatırladıkça canımızı yakar diye o acı anıları zihin çöplüğüne atabiliriz. Unutma yolunu seçtiğimiz o kötü anıları çöplükten çıkarmaya çalıştığımız an pis kokular canımızı yakar ve bu sebepten dolayı çöp tenekesinin kapağını açmaya cesaret edemeyiz. 

Çünkü her ne kadar çöp tenekesinde unutmuş olsak ta geçmişte yaşadıklarımızın kokuları acı tecrübe adıyla sürekli bam telimize dokunur. Çöp tenekesinden sızan o pis kokuları ister sevelim, ister sevmeyelim lakin onlar gönül aynamıza yol gösteren acı tecrübeler rehberi olacak ve zihnimizde hep baki kalacaktır.

 

Şu sıralar zihin çöplüğünü karıştıran bir sokak köpeği gibiyim.

Kendimle ilgili anıları yazmaya başladığım zaman parmaklarım zihin çöplüğümde Karadeniz halk oyunları ekibi en kıvrak dans maharetlerini sergiliyor. İşte bu sebeple dilimin altındaki baklanın ıslanmasına dahi fırsat vermeden çöp tenekemi paldır küldür karıştırarak en kötü anıları dahi yazmaya çalışıyorum… Bu arada dikkat ettiyseniz yazılarımdaki cümle sonu ifadelerinde nokta işaretinden çok üç noktayı sık kullanıyorum. Ve bu sebeple tıpkı Opera sanatçıları gibi nidalarından süzülen aryalar misali cümleleri sündürerek uzattığımın da farkındayım...

Sanırım satırlarıma nokta koyarsam bir daha hatırlayamamaktan korkuyorum…

Ama dün böyle miydi?

Yanlışı doğruya çevirebilme fırsatım varken bu şansı kendime vermeyip sürekli unutmayı seçiyordum… Yaşadığım acı olayları bir daha hatırlamamak şartıyla şu, bu diyerek ayırt etmeden kasıtlı olarak zihin çöplüğüme fırlatıyordum… O zamanlar suretimin kızarması bir ayıpmış gibi geçmişe dair utandığım ne varsa çöp tenekesine fırlatıyordum.

Unutmak güçlü kalabilmenin tek kurtuluşuydu...

Ama bugün böylemi?

En zayıf halimi dahi demir tavında pişer misali çöp tenekemdeki utançlarımla kapıştırıyorum… Çöplükte unutmaya çalıştığım anılarımı karıştırırken hatalarımı, kusurlarımı, acılarımı hatırlayabilmek meğerse dünyanın en güzel duygusuymuş...

Ah keşke;

Hislerim unutma hissini cahilliğim döneminde zihnime unutturmuş olsaydı da bugün bu kadar acı çekmezdim... Çöplük karıştıran sokak köpeği gibi bugün, iyi kötü ne varsa belki hatırlarım diyerek zihin çöplüğümü karıştırma telaşına düşüyorum...

 

Adrasan sahilinde bir gece…

Gecenin karanlığı Olympos antik şehrine çöreklendiği zaman yanı başındaki koruyucusu olan Tahtalı dağı; eteklerindeki Kızılçam, Andız, yabani meşe ağaçlarını geceye şahit olsun diye zebellah gibi karanlığın içinde bir nöbetçi gibi dikiveriyordu. Tahtalı dağının tahtası eksik ağaçlarından korktuğum için geceye misafir olup mehtabın hatırını bir türlü soramıyordum.

Keçiboynuzu ağacının keçiler için ürettiği meyveler dalında kurumuş şekilde yere düşerken avuçlarım onları havada yakalıyordu. Ay tüm çıplaklığıyla keçiboynuzunun üstünde gezinirken tüm cesaretimi topladım ve tahtalı dağının eteklerindeki gölgeleri takip ederek Adrasan sahilinin sessizliğine şahit olmak için ona baskın yaptım. Sanırım bu gece Ay denize küsmüş ve kara bulutların arkasından keçiboynuzu ağacının dallarına dokunup  adrasan sahilini şefkatinden öksüz bırakıyordu... Koskoca sahil karanlıkta sus pus olmuş belki bir ihtimal poyraz çıkarda bu sessizliği bozar diye gıkı çıkmıyordu... Gündüz aç bir canavar gibi olan dalgalar kumsaldaki taşları içine çekip sonrada onları kum taneleri halinde sahile kusuyordu. Ama o aç obur dalgalardan şimdi eser yoktu. Sanki o dalgalar gitmiş karnı tıka basa dolu bir martı gibi, doymuşluğun un mahmurluğunda çırpmaya mecali yok gibi kıyıda sus pus oturuyordu.

Sanırım ben denizi dalgaların kıyıya vuran coşku dolu sesleriyle seviyorum.

Deniz dedin mi o koca, koca dalgalarını ara sıra kumsala misafir olarak göndermesi gerekirdi.

Bağrından kopup gönderdiği o koca dalgalar sayesinde deniz, sevgiyle bezediği taşları kumsalın koynuna emanet edip sessizce çekilmesi gerekiyordu.

Ve işte öyle anlar da ayaklarım çıplak bir şekilde kıyıda bekler ve o koca dalgalar ayaklarımı yıkarken parmaklarımın üzerinden taşları da sürükleyerek kumsala bırakmasını izlerdim... Ve işte öyle anlar da sürüklenen taşların arasından beğendiğim bir kaç taşı elime alır afili olanı pantolon cebime koyar geri kalanları birer, birer fırlatıverirdim denize... Bazen avucumdaki taşların arasından denize atmaya kıyamadığım taşları diğerlerinden ayırır gömleğimin cebine koyardım. Neden derseniz denize atacağımı hisseden taşlardan bazıları duymam için avucumda sessiz nağmeler mırıldanırlardı ve onları daha yakından duymak için kalbimin hizasındaki gömlek cebine koyardım…

Not: Bu hikâyedeki taşlar öğrencilerimi ifade ediyor varın diğerleri siz keşfedin.

 

TÜM HAKLARI SAKLILIDIR, İZİNSİZ KULLANILAMAZ

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...