Web Tasarım Ankara

 ''gönlü geniş olanın derdi dünyalık olmaz''

 

Hocalarımızı tenzih ediyorum ama bazıları var ki maddi imkan ve zenginlikler içinde kendilerine ait televizyonlarında ahkam keserken, cemaatinin dünyalık işleriyle ilgilenip onların makam mevki peşinde koşmalarını ve ellerindeki imkanları sanki kendileri yaratmış gibi böbürlenerek kendilerini dokunulmaz ilan ediyorlar...

İşte bu gibi dünyalık derdinde olan ve ellerindeki imkanları kaçırdıkları anda feryat eden sözüm ona tasavvuf ehli bu hocaları uyaracak onlara yol gösterecek dergah eğitiminden geçirecek Tapduk emre gibi ve Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri gibi hocaları yok ki bu hoca dediklerimize doğru yolu göstersin ve onların tasavvuftan kopmayıp doğru yolu bulmalarını sağlasın...

Onların Hocalık hırkasını giymesini sağlayan biz cahiller sırf güzel vaaz verdi sırf güzel öğüt verdi diye onları tasavvuf meydanında güreşen yalancı pehlivanlar haline getirdik...

Bu kişilerin bünyesindeki cemaat mensupları daha güzel bir makam alsın diye o makamı yerle yeksan etmeyi göze almışlardır...

Bu kişilerin bir eli yağda bir balda olduğu için çevresinde bulunan cemaatlerinin komşuda pişer bize de düşer mantığıyla yanlarında olmalarını bilmelerine rağmen yanlarında tutarak yanlışa ortak olmayı göze almışlardır..

Dervişlik makamına layık dahi olmayan bu kişilerin cümlelerindeki her nükte dünyalık kokmaktadır...

 

Dervişim diyene

Bu yolda âr hiç olmaz

Derviş olanın gönlü

Çok geniştir, dar olmaz

Derviş gönülsüz olur

Sövene dilsiz olur

Dövene elsiz olur

Kimseden bizar olmaz

Derviş bağrı taş gerek

Gözü dolu yaş gerek

Koyundan yavaş gerek

Kimseye kızar olmaz.

Derviş ise bir kişi

Bulunmaz onun eşi

İyi geçinmek işi

Arada ağyar olmaz

Dervişin yok kimsesi

Yoksulluk sermayesi

Miskinlikten gayrisi

Ona asla yâr olmaz.

Er elini almışsa

Ona gönül vermişse

İkrar ile gelmişse

Gayri hiç inkâr olmaz

Yunus gördün sen eri

Bırak başka her piri

Bozma girdiğin yeri

Bunda tarumar olmaz. YUNUS EMRE

 

Siyasetin vıcık vıcık içinde olan Bu kişilerin tasavvuf ehli bir derviş bir hoca görmeleri ve örnek almaları için çok geçmişe gitmelerine gerek yok son yüzyılda yaşamış ve sıkıntılı bir hayat içerisinde dahi tasavvuftan kopmamış olan Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleriyle tanışmış olmalarını çok isterdim. Siyasete hiç karışmamış, siyasi fırkalara bağlanmamış tek derdi davası olan bu değerli hocamızın döneminde Talebeleri kendisine tekkelerin kapatılması ile ilgili sürekli sorular sorarmış ve bir gün cevap vermiş...

"Hükümet, tekkeleri değil, boş mekanları kapattı. Onlar kendi kendilerini çoktan kapatmışlardı zaten" demiştir. Bu muazzam görüş, o günlerin umumi manada olması gereken tekke ve dergah tipine ait teşhislerin en güzelini yapmıştır...

Abdülhakim arvasi hazretleri yemesi, içmesi, yatması, kalkması, konuşması, susması, gülmesi, ağlaması hep İslamiyet’e ve Resulullah efendimizin hâline uygun olmasına dikkat ederdi ve ettide. Onun yemesini gören sanki âdet yerini bulsun diye yiyor zannederdi. Çünkü Az yer, lokmaları küçük alır ve yavaş yerdi. Yakınları onu otuz senedir kaylule yaparken veya yatarken bir defa olsun sırt üstü veya sol tarafına dönüp yatmadığını söylemişlerdir. Hep sağ yanı üzerine yatar, sağ elinin içini sağ yanağı altına koyar, öyle yatardı. Her hâli istikamet üzere idi. "İstikamet yani Allahü teâlânın beğendiği doğru yol üzere olmak kerametin üstündedir" sözünü sık sık tekrar ederdi.

O yaşlı haliyle ondan korktular ve sırf İslama olan hizmetleri nedeniyle bir gece İstanbul'dan İzmir'e sürgüne gönderildi... Çok Zor şartlar altında İzmir'de kaldığı sırada ihtiyarlığın da verdiği takatsizlikle hastalandı. Sonra Doktorların tavsiyesiyle Ankara'ya getirildi. Ankara'ya geldikten birkaç gün sonra 27 Kasım 1943 (H. 1362) tarihinde sıkıntılarla dolu dünyadan ahirete intikal etti. Ankara'nın kuzeyinde bulunan Bağlum nahiyesinde defnolundu. Elimden geldiği kadar Kabrini ziyaret etmekteyim sizlerden ricam Ankara'daysanız muhakkak uğrayın...

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...