Web Tasarım Ankara

 ''olmadan oldum diyen çiğ börek kılıklı kişilerden uzak dur''

 

Kişiliğinin gelişmesinden bir haber çiğ kişiliklerle sakın yakınlık kurmayın...

Neden derseniz?

Bu kişiler fıtratlarındaki olması gereken toprağı acıyla pişirmekten korktukları için sürekli çiğ kalmayı yeğlemişlerdir...

Gerçeğin sancısıyla karşılaşmaya cesaretleri olmadığı için boş düşüncelerini yalanlarıyla pohpohlayıp sözüm ona erdemli ve dik durmaya çalışırlar...

Bu kişiler makam ve mevkileri olmadan adım dahi atamazlar,

Çünkü; Rütbeleri olmadan gerçekle karşılaştıkları anda sert bir kayaya çarpmış gibi bir anda tuz buz olacaklarını düşünürler...

İşte bu sebeple son nefeslerine kadar İhtiras tramvayının sabit yolcularıdır ve mazeretlerindeki gidiş dönüş biletlerine güvendikleri için gerçekleri çamurlarıyla kapatırlar...

Zor da kaldıklarında kalıplaşmış, çiğ ve yavan dürtülerinin ifade biçimine sığınırlar bir hayvan gibi ısırırlar koparırlar parçalarlar...

Evet hayvan diyorum çünkü bu kişilerin duyguları hayvanlar gibi korku anında tepki vermeye alışık olduğu için soyut bir kavramın yakıcılığına asla güvenmezler...

Boş korkularına muhakkak bir kılıf uydururlar...

Savunma reflekslerini uydurdukları yalanlarla somutlaştırmadıkça eleştirileri kendine zarar verecek bir tehdit gibi düşünür ve hayvani tepkiler verirler, saldırganlaşırlar, yakarlar, yıkarlar parçalarlar...

Hata insanlar içindir lakin hatayı kaldıracak bir yürek korkularıyla yüzleşebilmek için pişme kıvamını acılarıyla yoğura bilmelidir...

Pişmeden hayata çıkan kişi Korkunun insanda olması gereken bir duygu olduğunu kavrayamaz...

Acıyla yoğrulan kişi her şerde bir hayır olduğunu bilir...

İşte o zaman hazreti İnsanın korkusu, kendi varoluşuna ve geleceğine yönelik bilinçli bir tehdit algılama dürtüsü haline gelir işte o zaman korku bu yönüyle anlamlıdır.

Bazen Algılanan tehdit gerçekleşmeyebilir, ama tehdidin gerçekleşme olasılığına karşı önlem almayı sağlayacağı için, insani korkular asla boş bir korku sayılmaz...

Onu bertaraf etmek amacıyla çok yönlü bir çaba içerisine giren insan, aynı zamanda geleceğe dair umut ışığıyla aydınlatır yüreğini...

Hazreti insan olmak için Pişmek gerek, pişmek için sabır gerek, sabır içinse mangal gibi bir yürek gerek...

 

Konuyla ilgili Bir Hikaye...

Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;

“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.

“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.

Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.

“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:

“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”

Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:

“Henüz değil!”

“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek”

Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:

“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”

“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.

“Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.

“Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.

“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”

“Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.

Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.

“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:

“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”

Ona “Evet” dedim.

Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”

“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.

Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.

Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.

Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.

Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.

Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.

Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.”

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:

“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!

Bana zarar vereceğini düşündüm.

Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.

Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.

Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…

Teşekkür ederim.”

(hikaye alıntıdır)

 

Ey dostum;

Çiğ börek misali Pişmeyen fincandan hayır gelmez dememdeki asıl mesele buydu işte...

Ah o fincanlar bir bilseler,

Usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir.

Yeter ki acı da ki hikmeti görüp son nefesine kadar şükür secdesine erişebilse...

Ey güzel Allah'ım Kahrın da hoş, lutfunda hoş demesini ah,ah bir öğrenebilse ve öğrenebilsek…

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...