Web Tasarım Ankara

 Hay hak…

Sahne sanatlarımızın baş tacı karagöz beyaz perdeye adım attığında ilk cümlesi Hay Hak tır. Oyun sonunda ise Perdesinin ışığı sönmeden seyircileriyle vedalaşır ve onlara şu cümleler veda eder.

 '' yıktık perdeyi eyledik viran, koşup sahibine haber verelim hemen ''  İşte bu coğrafyada yetişen sanatçılar bu cümlenin içindeki manayı özümserse yaşadığı toprakların coğrafyasına saygıda kusur etmemiş oluruz.

Bence Sanatçı; Yeteneğine yol gösteren cesaretini gönül ateşiyle tutuşturup iradesini meşale haline getirip maşukunun avuçlarına gönül rahatlığıyla verebilmelidir...

Bence Sanatçı; Öncelikle mangal gibi bir yüreğe sahip olmalı ve maşuğunun gül cemaline ulaşabilmek adına aklının dehlizlerinde kaybolmayı göze alabilmelidir...

Bence Sanatçı; Çektiği acıların kıymetiyle yol alan gemisinin iradesini başı dumanlı ağrı kesici iradelerin sarhoşluğuna asla bırakmamalı ve yandı mı adam gibi yanmalı...

Bence Sanatçı; Hakikatin peşinde yollara düşen yolculara aynı yolun yolcuları olduğunu hissettirmeli ve yolculara Yolun zorluğunda yoldaş, acıya paydaş olabilmek için onlardan önce o yolları arşınlamalı...

Bence Sanatçı; Yalnızlara yalnız olmadıklarını göstermek için yakıcı yalnızlığından vazgeçebilmeli ve biriz beraberiz diyebilecek kadar geniş yürekli olabilmeli...

Saymakla bitmeyen nedenlerim var ve benim düşüncelerimdeki sanatçı modeline ulaşabilmek için fırıncının ekmekleriyle uzun, uzun hasbıhal edip dertleşmeniz gerekmektedir…

 

 

 

Sanatı kendine hayat edinenler için hayat büyük bir sanattır“

      Brachvogel

 

 

Tiyatro sanatını belki okulda öğrenmedim ama hayatlarını tiyatroya adamış bir aileyi ne şanslıyım ki Rabbim ustalarım olarak hayatıma dahil etti... Sabah duvarları griye çalmış otel odalarında belki sefaletin kokusuyla uyanıyordum ama yabancı bir şehrin gizemi mutluluğumun tek tesellisiydi. Mesleğimin inceliklerini tiyatro turneleri için gidilen o şehrin sokaklarında öğrenirken, alın terimin gücünü yeteneğimin ölçüsü nispetinde tiyatro sahnelerinde kibre kaçmadan görüş açıma yansıyan hayallerimin kullanılabilir kısmından alıyordum. Sadece ihtiyaç duyulduğunda harekete geçen hantal düşüncelerimi rüyalarımda terbiye ederek çılgınlıkta kontrolsüz olan hayallerimin dayanağı haline getiriyordum.

Ailemin eğer tiyatro sahnesine gönül verdiysem olmazsa, olmaz olan ‘’Seyirciye küsülmez’’ kaidesini öğrenmem gerekiyordu… Salondan gelmeyen alkış sesleri seyircilerin hatası değil oyuncunun tembelliğinden kaynaklama kaidesiydi. Seyirci veli nimetimizdi ve onlara saygıda kusur etmek haddimize değildi. İşte bu sayede onları anlamak için sahnede çok daha fazla efor sarf etmem gerekiyordu... Sahnede başarılı olmak için oyuncunun bakışlarına gizlenen gözbağcılığı sayesinde öğrenmem gerekiyordu. Seyirciyle göz, göze geldiğimde rolüme güç veren yeteneğimin cılkını çıkarmamak için fazla mimiklerle sınamamam gerekiyordu. Mimiklerimin fazlası da azıda zarardı ve bunun öğrenmenin tek yolu sahne arkasına geçtiğimde Rahmetli annemin bakışlarında gizliydi. Eğer tebessüm ediyorsa sahnede kullandığım mimikler yerindeydi. Yani anlayacağınız annem tiyatro hayatımın en öğretici, en güzel aynasıydı. Bir gün yanıma geldi ve artık yeteneğimi artık hayat sahnesinde ölçmem gerektiğini uzun, uzun anlatmıştı. Anneme göre sahnede kullanılan ne varsa bunun için en iyi prova gerçek hayat sahnesinden geçiyordu. Ama bunun ölçüsünü kaçırmadan Sahneyi normal hayatıma yansıtmadan alkış sesleri gelsin ya da gelmesin oyunculuğumun gelişmesi için zaman en ilaçtı ve acele etmemem gerekliliğiydi. Ustalık evresine erişene kadar sahnenin önünde arkasında bir amele edasıyla özverili bir şekilde oyunculuğum için çok çalışmalıydım ama bunun tek yolu ustalarımın uyarıları karşısında asla pes etmemekti. Yeteneğimi hak ettiği şekilde ortaya çıkarabilmek için ustalarıma verdiğim söz nispetinde mesleğimin onurunu alkışlardan değil avuçlarıma gizlenen dualardan almam gerekliliğiydi. Her ne yaparsam yapayım önce O’nun rızasını almak en büyük gayem olmalıydı. Ben sahnede doğru bir alkışı öyle veya böyle çok çalışarak alabilirdim ama nefsime yenik düşmemem gerekiyordu.

Hayat yolunda sanat, sanat içindir diyen ustaların tavsiyeleriyle karşılaştığımda rahmetli annemin hayır evlat sanat halk içindir sözü kulağımı çınlatıyordu. Sonrasında ustalarımın bakışları sayesinde sahnede büyüdüm ve perde arkasında bekleyen yeni ümitlere yol göstermem için bakışların yetmediğini fark ettim. Öğrencilerim sahne arkasına geldiğinde tıpkı annemin bana yaptığı gibi bakışlarımla yol göstermeye çalıştım olmadı. Sonradan anladım ama geç anladım. Benim ustam annemdi, onlar ise öğrencim. Bakışlar yetmiyordu söz gerekliydi ve sözü kullanırken ölçüyü kaçırmamam gerekiyordu. Hayal sahnesinde fazla övgü öğrencilerim için kuvvetli bir inişi getiriyordu. Hayat yolunda onları kibre düşürmeden yolcuyu yoldan çıkarmadan, yolu yolcuya yoldaş kılabilmem gerekiyordu ama çok zordu... Sanatın kıymetini kıymet bilenlere bitmek bilmeyen bir özleyiş sevdasıyla aktarmak, sanat sarhoşluğuna düşenlerin divaneliği içerisinde için çok ama çok daha zordu... Sanat de neymiş? Oyuncular için varsa yoksa para, varsa yoksa şan şöhret… Tiyatro eğitimi alırsam ver elini televizyon dizileri, ver elini sinema. Onlar için büyük bir imtihandı çünkü kısa bir süre eğitim alıp ekranda kendini gösteren şekli, şemail güzel gençler öyle ve ya böyle şöhreti yakalayabiliyorlardı. Hâlbuki ben buralara; ailemin su alan sanat teknesiyle karın tokluğuna okyanusları aşıp gelebilmiştim. Sözde sanat aşkıyla Kuruşların derdinde olup şöhret divaneliğiyle yanıp tutuşan bonkör yürekler, Sanatın olması gereken değerini parayla, pulla, ölçüyorlardır. Onlar için tiyatro sahnesinin en pahalı bahşişi alkış çok da önemli değildi. Ekranlarda alkış yoktu ve onun yerine gelen reyting vardı. Ekranlarda kalıcı olabilmek için reyting adına hayatlarını gözden çıkaran ve değil babasını yeri geldiğinde ülkesini bile satan sanatçılarımız insanlarını kırarak, dökerek ekranlara tutunmaya çalışıyordu. Sözüm Meclisten Dışarı, hayat sahnesinde şöhret için pay çalma derdinde olan nice kaba oyuncular vardır ki bal derdindeyken çevresine zarar verebilen Ayı onların kabalığı yanında centilmen sayılırdı.

Hay hak; Hâlbuki hayat sahnesinin yönetmeni biz oyuncularına sen ancak benim rızamla oynayabilirsin diyerek bir nefeslik ömür vermiş... İstersen sana biçtiğim rolün dışına çıkabilirsin, lakin perde kapandığında hayat sahnesindeki hatalarının hesabını misliyle vereceksin demiş...

Hayatın kendisinin muhteşem bir sanat eseri olduğunu bilen ve bu esere saygı ve sevgi duyan biz hayal perdesinin oyuncuları, bir nefese koca bir ömrü sığdıran yönetmenin emirlerini en iyi şekilde anlamalıyız ve O’nun hayat sahnesine göndermiş olduğu biz oyuncular O’nun rızasıyla ve O’nun sanatını en iyi şekilde anlatmalıyız.

Perdenin kapanmasını beklemeden hayat sahnesinin inceliklerini anlamak ve hayal sahnesinde O’na yakışır şekilde anlatmak biz oyuncuların boynunun borcudur.

 

TÜM HAKLARI SAKLIDIR İZİNSİZ KULLANILMAZ

 

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...