Web Tasarım Ankara

 Sanattaki gerçeğin sırrına ulaşmak, öz varlığı, ilahi varlığa bırakmaktır.

Benine Brenttmo

Halkına yabancılaşmak…
Günümüz Tiyatro eğitimlerinde yetişme adabı büyük ölçüde batının sanat anlayışının etkisi altındadır. Ne acıdır ki özden yoksun vıcık, vıcık bencillik kokan tiyatro eğitimler sayesinde öğrenciler, kendi topraklarında yabancılaşmaya elverişli hale gelmektedirler. Doğup büyüdüğü topraklarda kendi insanlarını sınıfsal olarak alt tabakada görmeye ve onları eğitilmeye muhtaç cahil insanlar olarak görmeye başlar. Toplumun sanat anlayışını maddeci bir yaklaşımla eleştirip onları Çağdaş! Uygarlığın sembolü olan Tiyatro ile devrimci bir yaklaşımla eğitmeleri gerekir, çünkü onlar için doğrusu odur. Çağdaş batı uygarlığının yegane sembolü tiyatro eğitimin arkasına sığınıp halkının devrime ihtiyacı olan bir kitle muamelesi olarak görmeye başladıktan sonra topraklarının havasına suyuna yabancılaşma evresi üst raddeye çıkmıştır. Son yüzyılda Batı kültürüne dayalı sanat anlayışını kendi halkına ısrarla ve zorla sunmaya çalıştıkları için halkımızın büyük bir çoğunluğu onların maddeci sanat anlayışına ister istemez uzak kalmışlardır. 

YABANCILAŞMA: Özgün anlamı içinde, bir şeyi ya da kimseyi başka bir şeyden ya da kimseden uzaklaştıran. başka bir şeye ya da kimseye yabancı hale getiren eylem ya da gelişme. Bir başka tabirle, bireyin kendi ürettiği nesnelerin, emek ürünlerinin boyunduruğu ve egemenliği altına girerek kendi sorunlarına, bulunduğu ortama, toplumsal, insansal olana yabancı durumuna gelmesidir. Sonuç olarak  emek ürünlerinin bağımsız ve ezici ekonomik bir güç olarak belirmesi. (sözlük anlamı)

Tiyatro sanatına soyunan oyuncu adaylarımızın yeteneklerini besleyen öz kaynağın gücünü kendi topraklarının kültüründe aramalıdır. Bu sayede kendi toplumuna tepeden bakmaz ve halkına yabancı gelen sanat anlayışının dayanılmaz hafifliğine yenilip kendi insanına sanat yoksunu cahil sıfatıyla yargılamaz. Sözlerimde batı dünyası sanat anlayışına eleştirel yaklaşan ifadelerimi cımbızla çekerek, şahsımı batı sanat anlayışına düşman olarak görebilirsiniz ve buna da saygı duyarım. Lakin ben Tiyatro sanatçısının sanata dair yabancılaşmanın bir neferi olarak halkına zorla eylem biçimiyle enjekte etmesine karşıyım. Bu tip Tiyatro sanatçıları ülkesine gökten zembille inen kurtarıcı edasıyla insanlarının dünyasını yeni bir şeymiş gibi sadece kendilerinin iyileştireceğine inanırlar. Lakin bu sanatçıların bilindik düşüncelerinin laboratuar çalışması on dokuzuncu yüzyıl ve sanayileşme devrimine gelinceye dek gerçekleştirildiğini görmezler. Kapitalist pazarın genişlemesi için ticari emperyalizmin mekânsal olarak toplumlarda yayılmasına sebep olan sanattaki yabancılaşmayı inkâr ederler.. Modern çağın teknolojik ve ticari değerinin yanında bir nevi kültür olarak gündelik hayata sirayet etmesini sağlamak için sanatta çağdaşlık anlayışıyla enjekte edilmeye çalışılması doğuda kültür erozyonuna sebep olmuştur.
Bir tiyatro sanatçısı sanatın soğuk yaklaşımı yabancılaşmadan uzak durması gerekir.
Eğer ülkesinde sanatın gelişmesine destek olmak istiyorsa önce Topraklarına olan sorumluluklarını iyi saptaması gerektiğine inanıyorum. Yani kendi ülkesinin tarihine, toplumsal, ekonomik, siyasi ve manevi yapısına yabancılaşmadan halkının sanat ve kültür düzeyini doğru etüt etmelidir. Eğer bu konuda bir çaba sarf etmek istiyorsa onların sanata dair düşüncelerin irite etmeden, bir Yunus, bir Mevlana dokunuşuyla incitmeden halkının anlayacağı şekilde eserlere imza atmalarını isterim. Batı eğitimiyle beslenen oyunculuk anlayışlarını ince eleyip sık dokuyarak, sanatsal projelerini toplumsal bir bakış açısıyla harmanlayıp halkının hizmetine sunmalıdırlar. Kendi sanat anlayışının siyasi yönlerinden gerekirse ödün vermeden halkına karşı düşüncelerini bir silah aracı olarak kullanmadan onları hor görmeden sunabilme gayreti içinde olmalıdır. 
Tiyatro sanatçısı sanata bakış açısının kaynağını halktan almalı ki ortaya çıkardığı sanat ürünlerini gönül rahatlığıyla halkına arz edebilsin. Lakin Halkından kopuk bir sanat anlayışını benimserse ister istemez karşılıklı bir etkileşim süreci tıkanacaktır. İşte o zaman halkının gelişmesinde sanatın, sanatının gelişmesinde halkının etkisi ne bir kesik ne bir fazla düzeyde olacaktır. Ben batı kültürüyle harmanlanmış devrimci, muhalif tiyatro sanat anlayışının ülkemizde uygulanmaya başladığı günden itibaren ben merkezli sanat anlayışlarıyla insanlarına yabancı kaldıklarını düşünmekteyim. Batı kültürünün sanata bakış açısıyla bizim sanata bakış açımız arasında çok önemli bir fark vardır. Bizim sanat anlayışımızın ana merkezinde aşkla bezeli bir kader anlayışı, onlarda ise bencil ve faşist bir anlayış adabı vardır. 
Bizim inancımıza göre bir insanda kabiliyet varsa onu veren Allah teladır… Batı da ise Sanat sanatçının kabiliyetiyle ölçü tutulduğu için mükâfat varsa şayet o ürünün yaratıcısı! Olan sözde sanatçılara verilmektedir. Ben merkezli anlayışla bezenen bencil sanat anlayışı maddeci bir anlayıştır. Garp dünyasının sanat anlayışına karşı durmak onların eserlerine karşı durmak değildir elbette. Lakin batı dünyasının sanat anlayışının nasıl ırkçı bir yaklaşıma çanak tuttuğunu gayet net görebilirsiniz. Bizler Tiyatro ismini Avrupa’dan almış olabiliriz ama bizimde temaşa diye adlandırdığımız bir dizi sahne sanatımız vardır ve hemen hepside batı dünyasının tiyatro anlayışlarına göre fazlası vardır eksiği yoktur. Kukla, karagöz, ortaoyunu, meddah ve köy seyirlik oyunlarımızın örneklerini hakkıyla sahneye çıkardığımız zaman Tiyatro(temaşa) sanatımız fazlasıyla ihya olacaktır. İmanla yoğrulmuş olan bu topraklarda Sanatçının sanata dair bakış açısının merkezinde her zaman Hak Teâlâ olmuştur.

En büyük Sanatkâra dua…
Ebru ustası sanatını icra etmeden önce muhakkak işine duayla başlar…
Ebru teknesi küçük bir kainat kitabı gibidir. Okumasını bilene her daim derin manalar, varlığın sırrını anlamada emsalsiz mülâhazalar sunar. Ebru sanatı her ne kadar fizik, kimya gibi müspet ilimlerin kaideleriyle oluşsa da manevi dinamiklerin ebru teknesine tesiri çok zaman hissedilir. Kişinin ruh hali suyun yüzeyine dahi tesir eder. Morali bozuk olarak ebru teknesinin başına geçen usta çoğu zaman düzgün ebru çıkaramaz. Buna o anda yayılan negatif enerjinin sebep olduğu gayet tabi düşünülebilir. Çünkü su moleküllerinin latif bir musiki ile sert bir müzikten nasıl etkilendiği deneylerle ortaya konmuştur.
Hoş nameler çalarken moleküllerin hareketlerinin düzenli ve âhenkli, sert ve rahatsız edici bir müzik sesinde ise düzensiz ve kararsız hareket ettikleri saptanmıştır. Ebru yapmaya başlamadan evvel bütün menfi his ve duygulardan olabildiğince kendimizi arındırmaya çalışmalıyız. Üzerimizden negatif enerjiyi alacak, konsantrasyonu sağlayacak bazı uygulamalar yapılabilir. Her ebrucunun kendine has psikolojik hazırlığı mutlaka vardır. Ancak belki faydalı olur ümidiyle kadim ustaların bu husustaki uygulamasını burada ifade etmeyi vazife addediyorum:
“Bir boy abdesti alarak ebrû teknesinin önüne oturan ebrucunun Âlem-i imkân olarak idrâk ettiği bu tekne karşısında:
Bismillahirrahmanirrahim, İlâhi yâ Rabbil Ezel’deki Hükm’üne uygun olarak bu teknede zuhur edecek olan nakışların, Hilkat’in nakışlarında meknûz olan Hikmet’ini idrâkden âciz olan bu fakirin nefsini teshir edip de enâniyetini azdırmasına izin vermel Nefsimi, senin gibi bir Hâlık olma vehminden de, bu vehmin tevlid edeceği bir şirk-i hafîden de, hubb-ı riyasetten de koru, yâ Hâfızl Fakiri ‘lâ fâile illallah’ sırrının edebiyle techiz etl Bu tekne başındaki mesaiyi senin zikrinle taltif ve sana olan kulluğumun bir nişanesi olarak kabul etl Destûr yâ Hakki
Diyerek ilk fırça darbesiyle yayılacak olan boyaların ihtişamını, gönlü iftiharla dolan bir üstad olarak değil de, aksine Cenâb-ı Hakk’ın kudretinin basit ve mütevazı bir aracı olduğunun idrâkiyle ebruya başlanır.” (alıntı)
 
TÜM HAKLARI SAKLIDIR, İZİNSİZ KULLANILMAZ
 
 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...