Web Tasarım Ankara

 "İnsanların en iyisi, insanlara yararlı olandır.

" Hz. Muhammed(s.a)

 

 

Haya’tın içinden Oyunculuk dersleri…

Duygularımızı ifade etme biçimimizin her karesinde oyunculuk, tepkilerimizi saklayan her çehrenin perde gerisinde bir oyun metni ve hayatımızın her evresinde seyyar bir tiyatro sahnesi her zaman var olacaktır.

Ve İnsan(oyuncu) ucu bucağı bilinmeyen nefsinin iç gıcıklayacı çehresiyle varlık âlemi içinde eşsiz bir konuma sahip olduğu için seyyar tiyatro sahnesinin başrolünde her zaman yer alacaktır. Lakin bu eşsiz konumun farkına varamayan bazı oyuncular benlik nizamının darlığından dem vurarak nefsinin girdabında kaybolup ben neden göremiyorum bu büyüklüğü diyerek çırpınıp duracaklardır.

Ne güzel ifade etmiştir Hz. Ali (r.a)

"Derdin sende, ama görmezlikten geliyorsun,

Farkında değil gibisin, ama ilacın da sende.

Küçük bir varlık sanıyorsun kendini,

Hâlbuki ‘en büyük âlem’ sende dürülmüş."

Haya’t sahnesinde rol almaya gayret eden oyuncular varlık aleminin ucu bucağı görülmeyen misallerini yanı başlarında görseler dahi araştırma cesaretini göstermeyip en uzaklardaki misallerin derdine düşmüşlerdir. Aslında bir nefes kadar yakın olan gerçeğin derinliklerinde misalleri görme cesaretleri olmuş olsa levh-i mahfuz yansımalarından gelen âlem-i misal örneklerini doğru kavrayabilirlerdi. İnsan; suya yansıyan cismi ölçüsünde maddi ölçüde bir damla kadar olsa da, manevi anlamda o damlada bir derya ve o deryada Allah’ın en muhteşem sanat eseri saklı olduğunu kavrayabilirlerdi.

İnsan odaklı sanat; ve o sanatın aynası olan tiyatro, o muhteşem sanat eserinin baş kahramanı insanı, o damlanın hasebi nispetinde insanlara, insanca anlatabilmiş, yakınlaştırabilmiş olsa alem-i cihanın acı ve tatlı tüm gerçekleri sahneye yansımış olacaktı. O damlanın suya yansıyan nispeti ölçüsünde Tiyatro; Allah’ın o muhteşem sanat eserini kavrayamamış insanlara insani değerler nispetinde yüzleştirmiş olsa bu sanatın mükemmel öğreticiliği tüm kesimler tarafından el üstünde tutulacaktı. Tiyatroya gönül vermiş ustalar bu duruma zamanında dur demiş olsalar bu sanat dalının insanı insandan uzaklaştırma sanatı haline gelmesinin önüne geçmiş olacaklardı. Tiyatro sanatını bu toprakların manevi sıcaklığından koparmak adına insanı insandan uzaklaştırma yaklaşımı haline getirenlerin sanat akımı üstün gelmiş ve sanat sadece bir kesimin çerçevesine yerleştirilmişti. Geçmişte ailem çadır tiyatrolarına gelen seyirciyi el üstünde tutardı çünkü onlar bir sonraki gün tekrar tiyatroya gelecek ve bu sayede gişeden toplanan alkış ücretleri insanlara hizmet olarak dönecekti. Tiyatronun görevi insanı insana insanca anlatmak ve bilgilendirmek değil diyen sanat insanları ‘önce insan’ değil ‘önce sanat’ dedikleri için haya’l sahnesinde başlayan hayasızca akın hızla yükseliyordu. Mehmet Akif Ersoy ülkemizin etrafı hainler tarafından kuşatıldı zaman ortaya çıkmış ve istiklal marşının beşinci kıtasında bakın şu cümleleri sarf etmiştir.

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın;

Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.

Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın...

Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

İnsan odaklı sanat dalı olan Tiyatroda insanı insandan uzaklaştırma akımı Haya’l sahnesinde hayasızca yükselirken birkaç sanat adamı bu duruma dur demiş ama başarılı olamamıştı.

Tiyatro sanatı; o damlaya gizlenen gerçeklerin gizemiyle yüzleşmek isteyenlere doğru yansıtabilmiş olsa hazreti insan kavramı el üstünde tutulmuş olacaktı. Bu sayede Tiyatro yolu yolcuya yolun hakkıyla gösterilmedi için yolcuların yol aynası makamında Tiyatroyu yakıştıramamışlardır. Benim bu kitapta anlatacağım tecrübeler insan odaklı sanat dalının aslın doğru ellerde kullandırılmış olsa ülkemizin sanat, fikir, siyaset yaşamına verdiği katkının yanı sıra maneviyatla beslenen kültürlerin birbirlerini tanımalarını ve Kültürlerin birbirleriyle kaynaşmalarını ve Ortak kültür değerlerinin ortak amaçlar için kullanılmasını sağlardı. Bu bahsettiğim eksik noktalara tiyatro sanatı bir şekilde aynasında yansıtmış ama çok ama çok eksik yönleri aynasının dışına itip yalnız bırakmıştır.

O ayna yolun sevdasıyla yola düşenlerin duygularına alın teri kadar yakın olsa da bu değerli makam; doğrusuyla, yanlışıyla, insanın kendisini o makamda sorgulaması gerektiğini ibretle göreceği ve göstereceği en değerli sanat dalı olarak kalacaktı.

O zerre büyüklüğündeki damlanın suretinde gizlenen aynalar ve o aynaların farkına varan aynalar, aynalarının kıymetini alkış seslerine kurban vermeyip o yolda kibre düşmeden insana daha fazla nasıl faydalı olurum kaygısı güdüyor olacaklardı. İşte bu sebeple Alkış önceliğiyle yola çıkan Aynalar; aynalarının kıymetini aldığı övgüler sayesinde aynalarına söyledikleri için aynaları buğulanmış ve kendilerini aynada göremez olmuşlardı.

‘Aynanın berraklığını yüzüne karşı söylersen, ayna hemen buğulanır, seni göstermez olur.’ Mevlana Celalettin Rumi

·         Levh-i Mahfuz, Allah’ın gökleri ve yeri yaratmadan önce yazmış olduğu bir kitaptır.

 

TÜM HAKLARI SAKLIDIR, İZİNSİZ KULLANILAMAZ...

 

 

 

T

 
Yorumlar


Hiç Yorum Yapılmamış. İlk yorumu siz yapın...